Blogroll

12 Mart 2014

Gittiğin yerde polis yok, rahat uyu Berkin.







 Söylenecek çok şey var, söylenecek hiç bir şey yok. Sen rahat uyu Berkin.. Ölümünün hesabı verilmeden rahat yok bize!

9 Mart 2014

İlk Victoria's Secret Kataloğu



Yayınlanan ilk Victoria's Secret kataloğu 1979 yılına aitmiş. Kızlarımıza laf yok ( hepsinin sarışın olmasına acayip gıcık olmuş olsam da) her zamanki gibi güzeller içinden seçilmişler. Ama aynı şeyleri gecelikler için söyleyemeyeceğim :))



Ponponlu terlikler yeteri kadar değer görmüyor bak ben diyim.

Güzel olduğum kadar entelektüelim de.

Ahahah doktor bu nee?

Bunu sevdim bak.

Yorgandan bozma picama.

Çiçekler ve duvar kağıdı beni benden aldı.

Arkadaki ablamız abi de olabilirmiş yadırgamazdık.

Tamam hadi sen de fena değilsin.  Ponpondan kurtardın.

Pazar Müzikleri.


 Mutlu Pazarlar blog ahalisi!

  'Mutlu' dedim ama etrafımdaki çoğu insanın Pazar günlerine bir antipatisi var. Ertesi günün sendromların anası Pazartesi olmasından mıdır bilmiyorum ama ben o gün çalışıyor da olsam, hava bunalımların dibine vurmuş da olsa Pazar gününü sıkıcı ilan edemiyorum. Sizi de bu yazı dizisiyle Pazar günlerini sevmeye davet ediyorum. :)

   Bu haftanın müziği Yüzyüzeyken Konuşuruz'a ait. Pazar gününden daha çok sevdiğim bir şey varsa o da bu grup! Şarkılarında anlam veremediğim bir tatlılık, dinleyince insanın yüzünde istemsiz oluşturduğu gülümsemeler, tarifsiz bir huzur var. Afiyetle dinleyiniz, dinletiniz! :)




tartışmaya açık bıraktım çayın altını 
hangi rafa koymuştum servis takımını bilemedim 
denize kıyısı olmayan insanları hiç sevemedim..

Dırınırınırınımmmm.. :)



Not: Youtube dışında yayına müzik ekleyebileceğim bir yer var mı bildiğiniz?

7 Mart 2014

Okurun Hakları



' Okurun Hakları ' Daniel Pennac adlı Fransız yazar tarafından yayınlanmış mini bir bildirge. Egoist Okur sitesine bakınırken buldum ve sizinle paylaşmak istedim. Bence çok iyi düşünülmüş ve hazırlanmış bir bildirge, hemen hemen hepsine katılıyorum ve bugünden itibaren haklarımızı her yerde anlatmaya başlıyorum! :P

Bakalım siz sevgili kitap kurtları bu haklar konusunda ne düşünüyorsunuz :)

İllüstrasyon Quentin Blake'e ait.



1. Okumama hakkı.                     ( Bugün okumuyorum. Im hım. )


2. Sayfa atlama hakkı.               (Özellikle uzuun betimlemelerde bu haktan yararlanmak  zorunda kalıyorum :) )

3. Bir kitabı bitirmeme hakkı.      ( Kitap sıkıcı olabilir, sonunu getiremiyor olabiliriz, ya da sadece sonları sevmiyor, sevgili 11. doktorumuzun yaptığı gibi son sayfayı yırtıp atıyor da olabiliriz. Bu bizim hakkımız. Sırf kitabı bitirmedik diye o kitabı okumamış sayılmayız. )

4. Tekrar okuma hakkı.              (  Her okumada farklı şeyler hissettiren, düşündüren, her yaş  döneminde yeniden okunması gereken sayısız kitap var. Tabi bir de sırf çok sevdiğimiz için defalarca okumak istediklerimiz  var. Kitapseverler için bu bir hak değil, sanırım bir bakıma zorunluluk :) )


5. Canının istediğini okuma hakkı.    ( Hani belli bir tarzda kitap okuduğu için eleştirilenler, kaç   yaşına geldin bunu mu okuyorsun diye sorgulananlar var ya. Hah işte bu hak burada devreye giriyor. İstediğimi okurum, sana ne arkadaşım! )

6. “Bovarizm” hakkı.              (  Bovarizm ne ola diyenler için.  Kavrama tam hakim değilim ama  bir roman karakteriyle kendini özdeşleştirmek  olarak uyarlayabiliriz sanırım bu kuralı. Özdeşleştirme kısmını bilemem ama yerinde olmak istediğimiz roman kahramanlarını düşündükçe içim bir hoş oluyor! )

7. Canının istediği yerde okuma hakkı.    ( Otobüste, koltukta, ayakta, okulda, iş yerinde,   kuaförde, banka sırasında, aklınıza gelebilecek her  yerde çantamızdan bir kitap çıkarıp başka bir  dünyaya dalabiliriz. Hem en doğal hakkımız hem de  çok güzel bir şey :). Yadırgamayınız. )

8. Çöplenme hakkı.            ( İnsanlar   kitaplarını ulu orta bırakmamalıdır. Zira her an kitap açı bir arkadaşın melül bakışları altında kitaplarını vermek zorunda kalabilirler. Çöplenmek hakkımız. Tabi geri vermek şartıyla!!! )

9. Yüksek sesle okuma hakkı.             ( Bu hakka katılamayacağım işte. Kitap kurdu bir insan olarak etrafımda sesli ya da fısıldayarak kitap okunması beni bile rahatsız ediyor. Başkalarının sessizlik hakkına saygısızlık bir bakıma. Tek başımıza değilseniz ya da birisi özellikle sesli okumamızı istemediyse, böyle bir hakkımız yok. )

10. Susma hakkı.            ( Kitabı okurken mi susuyoruz, okuduktan sonra mı susuyoruz, bize kitap sorulduğunda mı susuyoruz? Bu hak konusunda kafam karışık biraz :) Ama susmak güzeldir. Susmak herkesin hakkı. )


                                                                                       Kitap dolu günlere.. :)

6 Mart 2014

Doctor Who Yazı Dizisi / Sezon 1 - Rose



Baştan uyarayım, bu yazı dizisi bol bol spoiler içerir. Diziyi henüz izlemediyseniz okumanız tavsiye edilmez. :)


  Sanırım yaklaşık 2senedir Doctor Who izliyorum, kimilerine göre kısa bir süre ama önemli olan nicelik değil nitelik diyerek o 2senelik zamanda kendime Whovian demeyi hakedecek kadar geliştirdim kendimi bence :) Yeni tanıştığım insanların benimle ilgili öğrendiği ilk şeylerden biridir Doctor Who hayranlığim. Hani o derece :) izleyenlerin bildiği üzere 8.sezonun başlamasına daha aylar var ve ben artık beklemekten çatlayacağım. Hiç değilse diğer hayranlarıyla eski bölümleri yad edeyim, özlem gidereyim, ve Doctor Who nun mükemmel dünyasını paylaşayım diyerek, yeni yazı dizimi burada başlatıyorum! Haydi hepimize hayırlı olsun. :)

İlk bölümümüzle başlayalım o zaman: Rose!



 Modern serinin ilk bölümünde Doctor'un 2sezon boyunca yol arkadaşı olacak Rose'un sıradan hayatını, erkek arkadaşı ve annesiyle olan ilişkisini, Doktorla ve Tardisle ilk karşılaşmasını, plastik adamlarla savaşıp kazanmalarını izliyoruz. Bölüm sonunda Rose sıradan hayatını bırakıp Doktorla seyahat etmeyi kabul ediyor ve yeni dünyalara adım atıyor. ( Hani Rose kadar sıradan hayatım olmasın, hatta dünyanın en eğlenceli hayatına sahip olayım, ben yine giderdim Doktorla, gitmeyecek olan var mı? Nope. )



 Bölümün kötüleri:
Nestene bilinci tarafından kontrol edilen plastik adamlar! Sanırım Autonlar olarak adlandırılıyorlardı. Bana kalırsa modern serinin en sıkıcı düşmanlarındandı Autonlar ama bölümün daha çok Doktor ve Rose'u tanıtma, bir giriş bölümü olduğunu düşünürsek affedilebilir bir durum. İlk bölümden Dalekleri çıkaracak halleri yok sonuçta :)

Allahım nasıl komikler :))

Favori sahnelerim:  

  • Doktorun London Eye'ın verici olduğunu bir türlü farkedememesinin ardından Eccleston'la bütünleşmiş 'Fantastic!' sözü ile biten sahne :)
  • Rose ile Mickey Doktor'u araştırırken Mickey'nin plastiğe dönüşmesi.
  • Rose'un ilk kez Tardis'e girişi.
  • Jackie'nin geceliğiyle Doktor'a kur yapışı. Heheheheh :)

                         
  • Ve tabii ki ' Pek çok gezegenin kuzeyi var! ' sahnesi :)


Ben sizin koşmanızı yerim.

Favori diyalog:
Rose: Gerçekten, Doktor. Söyle bana. Sen kimsin?

Doktor: Dünyanın dönüşü hakkında ne dediğimizi bilmek ister misin? Sizler çocuk iken size ilk kez dünyanın döndüğünü söylediklerinde inanamazsınız çünkü herşey olması gerektiği yerdedir. Ama ben hissedebiliyorum. Dünyanın dönüşünü.Ayaklarımızın altındaki zemin, saatte 1.000 mil hızında dönüyor. Tüm gezegen güneşin etrafında saatte 67.000 mil hızında hareket ediyor. Bunu hissedebiliyorum. Boşluğa düşüyoruz, sen ve ben. Bu küçücük dünyanın kabuğuna yapışmışız. Eğer bırakırsak... İşte bu benim. Şimdi beni unut, Rose Tyler.Evine git.




    
  


İlk bölüm hakkında genel değerlendirmem böyleydi. 1.sezonu izlemeyeli baya olduğu için unuttuklarım ve eksiklerim olabilir, şimdilik hoşgörün. Zamanla daha güzel olur diye umuyorum :)


 The End of the World yazısında görüşmek üzere :)


Bu da bonus olsun :)))


                                                                             



5 Mart 2014

Hayvanlar Üzerine





“Hayvanların, sabırlı hayvanların, ineklerin, koyunların, elimize verilmiş ve elimizden kurtulamayacak bütün hayvanların bize asla başkaldıramayacak olması beni incitiyor.” demiş Canetti, Hayvanlar Üzerine adlı kitabında. Ayrıca , '' Hayvanların olmadığı bir çocukluk neye yarar ki? Hiçbir şeye; böyle bir çocukluk yaşanmaya değmez.” cümleleri de aynı kitapta geçiyor.

 Okuyun, hiç olmadı bir göz atın derim. Bir objeden, cansız bir eşyadan bahsediyormuşçasına hayvanları hiç sevmiyorum ben ya demek yerine, hayvan sevmeyi küçük görülecek bir özellik olarak göstermek yerine biraz anlamaya çalışın. Belki böylece, yoldan geçerken onlar beslensin diye konulan kaplara, ısınsın diye yapılan kutulara zarar vermez, gün gelip siz de katkıda bulunursunuz. Ne bileyim uzak bir ihtimal ama belki günün birinde aç bir hayvan gördüğünüz için markete gidip et, süt alır, hasta ya da yaralı bir tanesini gördüğünüzde veterinere götürür, bu yüzden işinize, randevunuza geç kalır ama umursamazsınız.
 Zira hayvanları seven, en azından yaşamlarına saygı duyan insanlar arttıkça güzelleşecek bu dünya. İnancım - daha doğrusu umudum - bu yönde. O yüzden okuyun biraz. Görün biraz. Sevin biraz.




Şarkımız bu olsun.

  ( Not: Yukarıda söylediklerim, sık sık gerçekleşen hayvanlara işkence yapan insanları kapsamıyor maalesef. Onların durumunun kitap okuyup ya da tedavi edilip değişeceğini düşünmüyorum. Beyinlerinde, anlama yetilerinde ve vicdani muhakeme yapma konusunda büyük sorunları ve eksikleri olanlar onlar ve kendi görüşüme göre ömür boyu ya da uzun süreli hapisten daha azını haketmiyorlar. Hayvanlar insanlardan daha güçsüz, daha savunmasızlar. Nasıl ki kadına yapılan şiddet erkekler arasındaki şiddetten daha çok tepki görüyor ve görmeliyse, hayvanlara yapılan işkenceler de insanlara yapılandan daha fazla tepki görmeli, cezası daha fazla olmalı diye düşünüyorum. En savunmasız olan, en çok korunması gerekendir, bunu unutmamak gerek. )

  (Not2: Tabi ki bu konuda söylenecek çok fazla şey, atılacak çok adım var. Sayfalarca yazabilirim bu konuda ama amacım kitap paylaşmak olduğu için bu kadarıyla yetineceğim şimdilik :)  )


                                                               Hayvan sevgisi dolu günlere..