Blogroll

27 Kasım 2010

Doğduğum yılda neler olmuş?

 Geçen yazımda sürekli yeni siteler keşfetme manyağı olduğumu belirtmiştim.İşte bu site de bir internet turu sırasında keşfedildi,pek beğenildi,o yüzden paylaşılıyor şimdi.

Site adından da anlaşılacağı üzere,doğduğunuz yılda neler olduğunu anlatan güzel bir içeriğe sahip.Tıkıyorsunuz linke, doğum yılınızı yazıyorsunuz,ardından site bulunduğumuz yıldan geriye sayım yaparak doğum yılınızda neler olduğundan bahsediyor size.
Örnek olarak kendi doğum yılımı yani 1992'yi vereceğim;

Doğduğum yılda, en fazla satan film Aladdin'miş.
 Oscar ödüllerinde,en iyi film ödülü Unforgiven'a gitmiş.En iyi yabancı film Indochine,en iyi erkek oyuncu Scent of a Woman filmindeki rolüyle Al pacino,en iyi kadın oyuncu ise Howard End filmindeki rolu ile Emma Thompson seçilmiş.En iyi yönetmen ise,Unforgiven filmiyle Clint Eastwood olmuş.

 O zamanlar insanlar daha fazla kitap okurmuş.1992'nin Amerika en çok satanlar listesinin başında da Stephen King'ten Dolores Claiborne varmış.
Doğduğum yılın Nobel edebiyat ödülü Derek Walcott'a,Nobel Barış ödülü,Rigoberta Menchú Tum'a ,Nobel fizik ödülü ise Georges Charpak'a gitmiş.

90'lı yıllar, World Wide Web'in başlangıcını görmüş.E-mail gittikçe popülerleşmiş.Doğu Asya ve Avrupa'da hayat standartları yükselmiş.Sovyetler Birliği dağılmış.Soğuk savaş sona ermiş.Irak,Kuveyt'i işgal etmiş.Etiyopya Sivil Savaşı sona ermiş.Dolly adında bir koyun kopyalanmış.Amerika başkanı Bill Clinton Lewinsky skandalına bulaşmış.Almanya yeniden birleşmiş.

1992'nin bir ayındaki Life dergisinin kapağı şöyleymiş;

Ben 9 yaşındayken, Yüzüklerin Efendisi:Yüzük Kardeşliği sinemalarda gösterime girmiş.8 yaşındayken,The little Wampire filmi varmış.7 yaşındayken de The Emperor's New Groove/Şaşkın İmparator adlı Disney filmi gösterimdeymiş.

I remember you back in 1992
When they were putting us down
Trying to tramp us into the ground
You exploded like a flame in the night
With a righteous indignation
Told us "everything gonna be alright"

Bu da Black 47 adlı grubun ''Change'' isimli şarkısından bir bölümmüş.

^^Daha pek çok şey yazıyor sitede doğum yılımla alakalı,güzel ve akıcı bir anlatım kullanılmış.Ama hepsini çevirmeye üşendim ben.Siz de doğduğunuz yılda dünyada neler olup bittiğini öğrenmek isterseniz bir göz atın derim ben :)

Tam buradan gireceksin siteye ; http://whathappenedinmybirthyear.com/
Haydin iyi eğlenceler :)

Ah bir normal olsam.


Son zamanlarda giderek daha fazla istediğim bir şey,kendime dur diyebilmek.Ne durması,ne diyor bu hatun demeden sen açayım hemen;
Bak şimdi,boş zamanlarımda internete girip bloguydu,forumuydu,ilginç siteleriydi vs. takip edebileceğim ilgimi çeken ne varsa takip etmekle uğraşıyorum ben.Tabi hepimiz bir sürü site takip ediyoruzdur ama benimkisi birazcık farklı sanırım.Diyelim bir blogu beğendim,onu izleyeyim madem deyip devam etmiyorum yoluma.Büttüüün yazılarını okumayı kendime görev ediniyorum.Ya da bir forum mu ilgimi çekti?O forumun ıncığını cıncığını çıkarmadan içim rahat etmiyor.Yer imlerine alıyorum mesela,başlıyorum en sondan(evet sondan,öyle de garip bir takıntım var.) her konuyu,her içeriği okumaya.
Hal böyle olunca,ne okunacak,gezilecek siteler ve yazılar bitiyor,ne zaman buna yetiyor,ne de ben rahatça kapatabiliyorum güne gözlerimi.Ciddiyim olm.Öyle an geliyor ki,şu sayfayı da okuyayım şunu da bitireyim diye diye gözlerim kan çanağı oluyor,gün ağarıyor,uykusuzluktan kafamı kaldıramıyorum yine de bilgisayarı kapatamıyorum.Bir de takibe alınacak siteler her geçen gün artıyor,kafam karışıyor,bir süre sonra error vermeye başlıyorum,yine de durmuyorum,hep daha fazlası olsun,her şeyi bileyim,hepsini takip edeyim,daha fazla öğrenmeliyim gibi bir tepkime içindeyim her an.internet bağımlısı olmuş olabilir miyim acep?Yoo yoo,bu kadar basite indirgeyemem her şeyi.Daha karizmatik bir şeyler olsun misal; yenilikleri takip edip yutmadan rahat edememe bağımlılığı.Ehm,bu da olmadı.
Zaten internetle sınırlı değil bu her şeyi takip etme isteği.Misal bir kitapçıya girdim,okuyabileceğim her kitabı almak,okumak istiyorum,sürekli bunlarla vakit geçirmek istiyorum,ya da her gördüğüm filmi izlemek istiyorum,bunu başaramayınca da psikolojik olarak rahatsız hissediyorum kendimi.Tabi bir de kitapları film dvdlerini satın aldıktan sonraki mutluluk ve hepsine sahip olacak kadar zengin olamamanın verdiği üzüntü de var ki,ona hiç girmiyorum.Şu an bile,şu kitabı okusam,şu şarkıyı dinlesem,şu siteye girsem şunu etsem bunu etsem diye düşünüyorum,.Her yeni şey keşfettiğimde mutlu oluyorum ama,keşfedilecek şeyler hiç bir zaman bitmediğinden ve bitmeyeceğinden üzerimdeki rahatsızlık hissi hiç gitmiyor.
Sence de hayat,dünyanın sunduğu bilgileri ve olanakları yaşayabilmek için fazla kısa değil mi?Keşke bir kaç yüzyıl yaşayabilsem de tüm kaynakların altını üstüne getirebilsem.Olmadı uyumaya hiç ihtiyacım olmasa  mesela,uyumayı bu kadar sevmesem ya da.Yattım mı kalkamıyorum yataktan çünkü,saatlerce uyuyup kalktıktan sonra da pişman oluyorum o kadar uyuyup vakit kaybettiğime.Hiç uyumasak,uyku saatlerinde daha fazla şey öğrensek daha güzel olmaz mıydı sence de?
Neyse işte böyleyken böyle sevgili okuyucu.Kendime dur diyebilmeyi istiyorum kısaca ama beceremeyeceğim biliyorum.O yüzden mümkünse isviçreli bilim adamlarından,bir sayfayı saniyede okuyabilmek gibi işimi kolaylaştıracak buluşlar bekliyorum.Ya da 8 saatlik uykuya eşdeğer bir ilaç falan.

Buluş demişken geçenlerde yeni bir site keşfettim,görsel iletişim,tasarım,ilham ve fikir merkezi diyor kendine.Pek hoşuma gitti,takibe aldım!
Mesela şöyle bir tasarım paylaşmış bu site;
Hepimiz zaman zaman çorabımızın tekini kaybederiz herhalde,işte bu poşet de,diğer teki olmayan çorapları kirli ya da temiz bir şekilde koymamız için tasarlanmış.Bence pek eğlenceli ve yararlı bir çalışma olmuş.

Bir ihtimal sen de böyle ilginç şeylerden hoşlanıyorsan sitenin linkini de vereyim hemen.Sonra paylaşmadı,kendine bencil olm bu olmasın. Kendine bencil de güzel oldu bu arada.Her neyse,here is the link; www.jiklet.com 

Senin takıntılarından banane olm,işe yarar bir şeyler yazsana da demiş olabilirsin içinden,haklısın tabi.Okumasaydın o zaman lan diyesim gelir içten içten.Sen de nereden bileyim lan böyle tırt bir yazı olduğunu bir uyarı falan koysaydın ya dersin sonra,yine haklısın.Susayım ben o zaman.

Daha mantıklı paylaşımlarda görüşmek üzre sevgili okuyucu.Öperim.

21 Kasım 2010

Sen neymişsin be Disney.

Muhtemelen yeni bir şey değil bu,pek çok kişi tarafından biliniyordur,ama ben yeni öğrendim,paylaşmazsam çatlarım şahsen.
Geçenlerde site site dolaşır internet aleminde sörf yapmaktan kafam bulanır iken,bir link gördüm ' The Walt Disney Illuminati Pedophile Agenda ' adında.Şimdi adamlar diyor ki,bu Walt Disney aslında sizin bildiğiniz Walt Disneylerden değil,adam hem 33. derece mason hem illuminati üyesi hem de cinsi sapık bir pedofili!Vay efendim vay.
Dediklerine göre,bu Walt kişisi ve Disney şirketi tüm yapımlarında alttan alttan genç daha doğrusu çocuk nesillere erotizmi,illuminatiyi,çeşitli masonik sembolleri bilinçaltından işliyormuş.Örnek olarak da kariyerlerine Disney showları ile başlayan Britney Spears,Justin Timberlake ve Christina Aguilera'nın skandallarla dolu hayatlarını vermiş,bu durumun Disney'in sapık planlarına çok önemli bir ipucu olduğunu belirtmişler.

Örneklerini desteklemek için de bir kaç resim eklemişler;
Çizgi kahramanları ile erotik kıyafetler tasarlıyorlarmış

 
Çocukları uyuşturucuya özendirmek istenmiş burada
Bunu açıklamasam da olur heralde :)
                                                                            
Yapılan  yorumlarda,yazarı haklı bulduğunu belirten pek çok görüş var.Örneğin bir yazar, zamanında pedofili yüzünden ceza almış bir vatandaşın bu olayın ardından Disney şirketinde işe alındığını söylemiş görüşleri desteklemek için.Bir diğeri ise yazının tamamen doğru olmadığını,Disney'in masonik olmasının imkanı olmadığını savunmuş ancak bu şirketin ve diğer çoğu çizgi film yapımcılarının birer şeytan olduğunu,ve akıl yönlendirme/bilinçaltı mesaj gönderme gibi yöntemleri kullandıklarını söylemiş.


Yorumlarda ayrıca örnek video da eklenmiş ama buraya eklemeye çalıştığımda ekranın dışına taşmasına engel olamadığım için paylaşamıyorum maalesef :) Ama Youtube'a girer ve üstüne disney illuminati,disney hidden messages falan yazar isen,hadi o da olmadı yukarıdaki linke girip videoları oradan takip edersen,falan da filan edersen,başını unuttum cümlenin,neyse.

Bu iddialar ne kadar doğru ne kadar yanlış bilemem ama son yıllarda artan sapkınlıkların sorumlusunun küçüklüğümüzde izlediğimiz çizgi filmler olduğunu düşünsene bi! Nasıl mantıklı geliyor,her şey yerli yerine oturuyor di mi?Yaa.

Daha da Disney'e gelmem dememi bekliyorsun benden di mi,bekleme.İsterse dünyanın sonunu getirsinler,çizgi filmlerimden vazgeçmem arkadaş!O kadar.














18 Kasım 2010

Bayram gelmiş,niye gelmiş?

Olmuyor,ne kadar zorlarsam zorlayayım içimde bir yerlerde 'gelenek görenek olm bunlar güzel şeyler' diyecek bir iç sesi ne kadar ararsam arayayım olmuyor,bayramları se-ve-mi-yo-rum.
Çocukluğuma inelim mesela.Ah nerede o eski bayramlar diyecek kadar yaşımı başımı alamadım maalesef.Kendimi bilecek yaşa geldiğim andan beri yaşadığım bayramlar hep aynı sıkıcılıkta ve zoraki geçti benim için. Normal zamanda bir hal hatır sormayı bile çok gören nice akraba nice tanıdığın sırf bayram diye gelip yaptığı uzunca ziyaretler,yapma gülüşmeler eğleşmeler.Aynı yüzeyselliği paylaşan sohbetler..
Çocuk kısmısı olarak bize düşen de gidilen yerdeki tüm büyüklerin teker teker elini öpmek,sonradan gelenler için ayrıca bir el öpme seromonisine talim olmak ve kim ne kadar para verir diye düşünüp hesaplar yapmak.Hani böyle deyince bir zararı sıkıntısı yokmuş gibi görünüyor ama öyle değil işte.Onca yıl boyunca zerre sevmediğim akrabaları ziyaret edip bütün aptal sorularına aynı sabırla ve sevimlilikle yanıt vermek,üstüne bir de o akrabaları kendi evinde ağırlamak.Kız çocuğu olunca erkek gibi çıkıp oynama kapı kapı gezip para ya da şeker toplama gibi şansım da yoktu tabi.Evde oturup yapılan yemeklere tatlılara böreklere yardım etmek,temizlik yapmak,gelen misafirlere bir şeyler ikram etmek zorundaydım.
Ben ki,bir insanın ulaşabileceği maksimum üşengeçlik seviyesine ulaşmış,tembelliğin nirvanasına kadar çıkıp gelmiş bi insanım.Üstüne insanlardan da pek hoşlanmam,daha doğrusu akraba kısmısından yüzeysel ve çıkarsal ilişkiden ötesini düşünmeyen kişilerden.E hal böyle olunca,hem insanlarla hoşbeş etmeyi hem de sürekli hareket halinde olmayı üstüne üstlük tüm bu eylemleri aynı dengede aynı neşeli havada sürdürebilmeyi gerektiren geleneği benim önüme koyarsan,sevdiremezsin tabi.
Henüz pek genç olduğumdan mütevellit,o eski bayramları ve bayram ruhunu da yaşamadım hissetmedim hiç dediğim gibi.Zaten içinde büyüdüğüm ailede de o ruhu pek görebildiğim söylenemez.Genetikten ibaret de olabilir tüm bu olay.Babam da hiç sevmez bayramları.Öyle yani.

^^Evet içi çürümüşün tekiyim,zaten gelenekten görenekten ne anlarım ki ben falan filan.
 ^^Kurban kesme olayını da hiç sevemedim zaten.Küçükken babamla balık tutmaya gittiğimizde o balıkları tutar kovaya atar,ben de boş bulunduğu anda teker teker geri atardım denize balıkları.Öyle de duygusalım bu hayvan öldürme olayına karşı.
^^Ha iş eti yemeye gelince hiç duygusal olmuyorsun dersen bi şeycik diyemem o da ayrı.
^^Ha bi de deliye her gün bayrammış duyduğum kadarıyla.
^^Bu da Barış Manço'dan bayram sevenlere gelsin

15 Kasım 2010

Tatil gelmiş hoş gelmiş

Tam da bloğuma yeni bir yazı eklesem ne güzel olur di mi diye düşünüp ne yazacağıma da karar vermişken,boş notepad sayfasına bakıp nasıl başlayacağını bir türlü bulamamak var ya, çok pis bi şey!
Bak bu da bi başlangıç oldu iyi kötü,di mi?
9 günlük bir tatile girdik geçenlerde paldır küldür.Paldır küldür diyorum çünkü daha tatilimin ilk dakikalarında başlayan hastalığımdan sümüklü sümüklü başımı kaldırdığımda çoktan insanlar tatil yapıyoz laa sen ne yatıyorsun evde havasında benimle dalga geçmekteydi!Ayıp diye bişey var ama bunlar daha duymamış zannımca.Tüm okul dönemi boyunca hasta olayım da okula gitmeyeyim biraz yeaa diye dua etmeme karşın turp gibi ortada gezinmek zorunda kalıp okulun son günü hasta oluşum da kaderin ayrı bir ironisi olsa gerek bana,bir garezi olsa gerek,yanlış mıyım?
Neyse ki çok geç olmadan yediğim içtiğim onca c vitamini işe yaradı da,yan gelip yatma planlarıma yeniden kavuştum.Hasta olup da yatmak zorunda olmakla hasta olmamana rağmen yatmak arasındaki farkı bilmeyip bana ee ne farketti şimdi diye bakıyorsan da çok ayıp ediyorsundur,darılırım.
Şimdi efendim,yan gelip yatmak deyince pek bir mutlu olan nacizane bedenim ve ruhumla birlikte pek asosyal planlara girişiyoruz biz birlikte.Okuldan ve ödevlerden arta kalan her saniyede bir yastık bir yorganla iç içe olmak,yanında mutlaka abur cubur nezdinde bir şeyler barındırmak ve okunulacak kitaplar izlenilecek filmler listesinden madde eksiltiyor olmak bu asosyal planların içerisinde çok büyük önem teşkil ediyor.
Ana mutluluk kaynaklarım bunlar çünkü benim.Bir kitap okuması olsun,bir müzik dinlemesi olsun,yeni bir film sevdiğim bir diziyi yeni baştan izlemek olsun,ya da sokak ortasında oturup bir kediyi saatlerce sevmek olsun(bu konuya ayrı bir yazımda değinmeye karar verdim,unutturma sakın e mi) hep kutsal şeyler benim için.
Çevremde hadi şuraya gidelim,bak bugün şurada şu etkinlik varmış,ya bi içsek dağıtsak mı hacı diyen arkadaşlar, beni yap beni yap diye gözüme gözüme girmeye çalışan ödevler, kaç yıllık mikrobum,böyle pislik görmedim diye beni odamdaki dağınıklığı ve pisliği temizletmeye  çalışan etkenler,beni küçük mutluluklarımdan ayırmaya çalışan çeşit çeşit şey var.Şimdi bu etkenlerin hepsini bir kenara bırakıyor, hiç bir güç beni bu tatilde yerimden kalkmaya ya da bilgisayarımı kapattırmaya cüret edemez diyor ve Chuck dizisinin yeni bölümünü izlemeye koyuluyorum.
Herkese iyi tatiller! :)
O değil de,kredi kart borcumun son ödeme tarihi de bugünmüş,napsak ki?Boşver yeaa.
O değil de2,sana da bu yazı biraz götü başı ayrı oynayan cinsten gelmedi mi?Doğruyu söyle bak,vallahi darılırım.
O değil de 3 ve son,üşenmeyi bir kenara bırakıp bloğa yazı yazıyor oluşum da çok büyük gelişme bence,di mi?

7 Kasım 2010

Burunsal meseleler.

Düşünüyorum..Daha doğrusu düşünmek zorunda kalıyorum.Neden mi?Burnum üşüyor da ondan!Sıcacık tutan çoraplarımı ayaklarıma geçirmişim,hırkamı giymiş,kafama kadar yorgana sarılmışım,uyumaya hazırlanıyorum.Ohh mis di mi?Değil işte.2-3 dakika içerisinde burnumun ucundan ucundan donmaya başladığını hissetmeyeyyim mi!Eh haliyle tamamen ısınmayan vücudum uyuma konsantremi ve şevkimi bozarak beni düşünmeye sevk etti.Neyi mi?Burunluk icat etmeyi!
Üşüyen yerlerimizi soğuktan korumak amaçlı yapılmış şeylere şöyle bir göz atalım. Eldivenimiz var,çoraplarımız var,atkımız var,yahu kulaklıklarımız bile var,her yanımız sıcacık,ohh mis di mi?Değil işte. Yahu bir Allahın kulu da çıkıp demiyor mu her şey iyi hoş da burnum dondu lan ne iş !? diye. Ben diyorum mesela.Burnum üşüyünce diğer yerlerim de psikolojik olarak üşüyor hem,burun büyüklüğü arttıkça üşüme katsayısı da doğru orantı da artıyor heralde,bilemedim.Ama benim burnum üşüdüğünde,kış vakti denize girmiş gibi oluyorum bir süre sonra,tirim tirim titriyorum,vallahi bak!
İşte bu yüzden,burunluk icat etmeye karar verdim.Özellikle benim gibi hatırı sayılır büyüklükte burna sahip insanların çok işine yarayacaktır.Şöyle burnu tamamen saran,içten tüylü,dıştan estetik bir görünüm veren bir şeyler kafamda canlandı bile.Üşüyen burunlar yüzünden azalan yaşam kalitesine son! İyi para da kazanırım ben bundan ha! Ohh mis!

Ses,deneme,bir ki

Merhabaaağ! (bir sid cümleciği. hep böyle selamlarım ben sizi,
sonra ağzın burnun mu yamuk niye kayıyo bu konuşma demeyin olur mu canlarım,he güzel o zaman.)hep blog açmak istemişimdir,beyle ben de bir şeyler yazayım beni de takip etsinler tanıyanım sevenim olsun neyim eksik lan benim hıı? diyerek içimdeki ukteyle yaşamışımdır yıllarca.Yıllar oldu mu la bloglar çıkalı?


Neyse.Ara ara gaz geliyor hadi lan açıyorum bi tane deyip giriyorum buralara,sonra ne isim bulsam ki şimdi diye bakıyorum ekrana,o da bana 'bana mı soruyon hödük blog senin blogun' diyor mesela,çok gzel anlaşıyoruz böyle karşılıklı,vazgeçiriyor beni.Ya da isim buldum diyelim,bu sefer ne yazacağımı bilemiyorum,kah bir ergen bloğumsusu kah şiirsel paylaşımlar(negzel tamlama di mi) dan öteye gitmiyor yazdıklarım.
Sonra gün geldi,tweet hesabı açtım kendime utanmayarak,adını ne koysam diye düşünürken Delikedi yapayım dedim,aynı ben lan deli bi kedi işte! Ama meğerse kapmış birileri benim vasfımı,o zaman kelimeleri döndürürüz biz de dedim, kedideli oldum! Hani hem deli bi kediymiş de hem de kedi delisiymiş de bi yandan da kedidilini çağrıştırıyormuş gibi bir şey. Bi sevdim bi sevdim anlatamam! Böyle güzel bir isim bulduktan ve kaynaştıktan sonra da blog açmaya geldi sıra,ne yazacağımı hala pek bilmiyorum ama,ossun başlamak bitirmenin yarısıdır demişler,ne gzel demişler diy mi?Evet.
Öyle işte. Haydin hoşgeldin deyin yeni kardeşinize,sevgi pıtırcığı yapın onu,sevin,okşayın.. öhm.Tamam.

Bayyyyy!